Vali’nin “Tarihi Başarı” Sözü Raflarda Kaldı!

Yayınlama: 05.11.2025
15
A+
A-

Business Life Medya Grup Genel Yayın Yönetmeni Kerem Demiral’ın tespitleri

 

Adana’nın UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na “Gastronomi Şehri” olarak kabul edileceği, haftalardır valilikten belediyelere kadar herkesin dilindeydi.
Vali Yavuz Selim Köşger, süreci “tarihi bir adım”, “Adana’nın dünyaya açılma hamlesi” diye nitelemişti.
Ancak sonuç ortada: UNESCO’dan yine kötü haber geldi.
Adana bir kez daha “aday kaldı” ve masadan eli boş döndü.
Yani bol bol övündük, ama kazanamadık.
Klişe başarı cümleleri havada uçuştu, vaatler sıralandı, ama sonuç sıfır.
KAĞITTA GÜZEL GÖRÜNEN ŞEYLER SAHADA YOKTU
UNESCO’nun değerlendirme kriterlerine bakıldığında mesele sadece “lezzet” değil:Sürdürülebilir tarım, eğitim programları, gastronomi turizmi, yerel üretici desteği ve kültürel mirasın korunması gibi birçok başlık var.
Ama biz ne yaptık?
Broşür bastık, afiş astık, tanıtım filmi çektik, birkaç toplantıda “tek vücut olduk” dedik.
Oysa bu şehirde hâlâ küçük üretici, sofraya getirdiği üründen para kazanamıyor.
Zeytinyağı üreticisi litre başına zarar ediyor, narenciye dalında kalıyor, tarım işçisi sigortasız çalışıyor.
Böyle bir tabloda UNESCO’nun “sürdürülebilir gastronomi” dosyasına “tam not” vermesini beklemek gerçekçilikten uzak değil mi?
GÖSTERİŞ VAR, GERÇEK EMEK YOK
Vali övdü, yöneticiler umut pompaladı ama Adana’nın dosyasını hazırlarken “saha verisi” değil, “sunum dili” konuştu.
Adana mutfağının gücünü anlatmak için üç gün süren festival yetmez.
Köylünün tenceresi boşken, mutfağın mirasını anlatmak sadece vitrin süsüdür.
UNESCO’ya dosya sunarken “Adana bir gastronomi şehridir” demek kolay,
ama bu şehrin sokaklarındaki üreticiyi, lokantadaki ustayı, pazardaki kadını o sürecin parçası yapmadıktan sonra hiçbir dosya inandırıcı olmaz.
ADANA’NIN KÜLTÜRÜNÜ ANLATMAK SADECE PROTOKOLLE OLMAZ
UNESCO’nun gözünde gastronomi sadece yemek değil; bir toplumsal dayanışma kültürüdür.
Yani sofranın etrafında kimler var, kim bu kültürü yaşatıyor, kim bu değeri gelecek nesillere taşıyor?
Adana’da cevabı basit: Halk.
Ama ne yazık ki bu halk sürecin içinde değil, sadece seyircisiydi.
Valilik, belediyeler ve bazı kurumlar süreci vitrine çevirdi.
Oysa Adana’nın UNESCO dosyasında yer alması gereken asıl isimler; sokakta kebap pişiren usta, evinde şırdan dolduran kadın, tarlada biber kurutan emekçi idi.
Ama onların sesi dosyada yoktu.
ADANA BU UNVANI HAK EDİYOR AMA BU YÖNETİM ANLAYIŞIYLA DEĞİL
Adana’nın gastronomisi dünya markasıdır, orası tartışılmaz.
Ama bu marka, bürokrasinin değil, halkın eseridir.
Bugün UNESCO reddetmiş olabilir, ama asıl reddedilen Adana’nın samimiyetidir.
Valinin, “tüm kurumlarımızla örnek bir iş birliği sergiledik” açıklaması kulağa hoş geliyor olabilir;
ama gerçek şu: bu şehir hâlâ mutfağını değil, protokolünü parlatıyor.
DUYGU ÜZERİNDEN KONUŞULMALI
Adana, UNESCO listesine giremedi çünkü hâlâ “dosya” üzerinden değil, “duygu” üzerinden konuşmayı beceremiyor.
Bir sonraki başvuru, makam masalarından değil, tezgâhlardan başlamalı.
UNESCO’nun gözünden kaçan şey Adana değil;
Adana’yı temsil ettiğini sananların yüzeyselliği.
Ve biz biliyoruz ki;
Adana’nın kebabı listeye girmese de, adaletsizliklerin dumanını herkes hissediyor.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.