Türkiye’de yerel yönetimler, anayasal özerklikleri sayesinde halkın iradesini doğrudan yansıtan en önemli kamu kurumlarıdır. Ancak bu özerkliğin zaman zaman çeşitli siyasi davranış biçimleriyle gölgelenmeye çalışıldığı da açıktır. Bu çerçevede, Adana’da CHP il ve ilçe başkanlarının sık sık belediye binasında görülmeleri ve belediye yönetimi üzerinde algılanan etkileri, kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratmaya başlamıştır.
Bu durum, sadece siyasi etik açısından değil, hukuki ve kurumsal işleyiş açısından da kaygı verici bir tablo ortaya koymaktadır. Belediyeler, 5393 sayılı Belediye Kanunu’na göre, halkın seçtiği meclis, encümen ve başkan tarafından yönetilir. Siyasi parti teşkilatlarının yönetsel müdahale yetkisi bulunmamaktadır.
❝ Talimat Verme Yetkiniz Yok; Bu Belediyeler Halkındır ❞
Sayın Adana CHP İl Başkanı ve değerli ilçe başkanları,
Adana Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, her ne kadar sizin siyasi mücadelenizin bir ürünü olarak kazanılmış olsa da, görev yapan belediye başkanları ve bürokratlar artık “parti kadrosu” değil, “halkın temsilcileridir.” Unutulmamalıdır ki seçimle gelen bir belediye başkanı, mazbatasını aldıktan sonra sadece partisine değil, tüm yurttaşlara karşı sorumludur.
Bu sorumluluğun hukuki zemini Anayasa’nın 127. maddesinde açıkça tarif edilmiştir. Belediyeler idari ve mali özerkliğe sahiptir. Belediye başkanı, teşkilatı sevk ve idare eden tek meşru yürütme organıdır. Siyasi parti il başkanlarının belediyelere girip bürokratlara talimat vermesi, teamüle dayalı bir alışkanlık olabilir ama hukuken geçersizdir. Dahası, kamuoyunda “gölge başkanlık” algısı doğurur ki bu hem yöneticilerinizin meşruiyetine hem de halkın belediyeye duyduğu güvene zarar verir.
🔎 Kamu Yönetiminde Görünmeyen Ellere Yer Yok
Siyasi partiler elbette belediyeleri denetleyebilir, uyarabilir, yol gösterebilir. Ama bu denetim, kamuoyuna açık, şeffaf ve hukuk sınırları içinde kalmak zorundadır. Belediye başkanları göreve gelirken partilerine değil, Anayasa’ya bağlılık yemini ederler.
Belediyeye sürekli ziyaretlerde bulunmak, hatta bazı daire başkanları üzerinde baskı kurmaya çalışmak, belediye şirketlerine müdahale etmek gibi davranışlar, yalnızca halkın değil, hukukçuların da dikkatini çeken bir anomaliye dönüşmektedir. Kamu kaynaklarının yönetimi, siyasi sadakatle değil, liyakat ve yasal sorumlulukla yapılmalıdır.
⚖️ Hukuki Açıdan Riskli Zemin
Hukuken, herhangi bir kamu görevi olmayan kişilerin, kamu görevlilerine talimat vermesi TCK 262. madde çerçevesinde “kamu görevini usulsüz üstlenme” suçunu gündeme getirebilir. Yine, böyle bir talimata uyan kamu görevlisinin, kamu zararına neden olacak bir işleme imza atması halinde görevi kötüye kullanma suçu doğabilir. Bu bağlamda il veya ilçe başkanları adına alınan her karar, ileride belediye başkanlarını da savunmasız hale getirecektir.
🗳️ Belediyeler CHP’nin Değil, Halkın Emanetidir
CHP gibi köklü bir siyasi parti, yerel demokrasi konusunda Türkiye’ye örnek olacak uygulamalara imza atmalıdır. Ancak halk, belediyeleri kazandırdığı siyasal kadroların bu kazanımı parti içi klikler, hizipler veya teşkilat içi denetimsiz güç gösterileri için kullanmasını değil, Adana’nın hizmet alması ve sosyal adaletin tesis edilmesi için kullanmasını beklemektedir.
Sayın yöneticiler,
Sizin belediye başkanına telefonla ulaşma, fikir beyan etme, politika önerme hakkınız vardır. Ama belediyeye her gün gelip adeta kurum içi yönetici gibi davranmanız, Adanalının sandıkta verdiği yetkinin üstüne çıkmak olur. Bu da ne hukukta ne vicdanda karşılık bulmaz.
🕊️ Demokrasi, Yetkiye Saygı ile Güçlenir
Eğer bu belediyeler gerçekten halkçı bir yaklaşımla yönetilmek isteniyorsa, belediye başkanlarının da kendi iradeleriyle yönetim hakkı olduğunun unutulmaması gerekir. CHP’nin il ve ilçe başkanları olarak yapmanız gereken, belediye başkanlarının önünü açmak, baskılamak değil; destek olmaktır.
Çünkü halk, belediye başkanını seçmiştir; il başkanını değil.
Niyazi Koç